Blogda Ara

9 Ekim 2011 Pazar

The Bridge on the River Kwai (Kwai Köprüsü)

Tür: Savaş, Dram, Macera
IMDB: 8.4 / Kanımca: 7.0

Yazı spoiler içerir.

Lawrence of Arabia’dan tanıdığımız David Lean’in yönetmenliğini üstlendiği ’57 yapımı Kwai Köprüsü, II. Cihan Harbi’nde bir grup İngiliz tutsağın Japon İmparatorluğu tarafından Kwai Nehri üzerine yapılacak köprü için görevlendirilmesini konu alıyor. Japonlar, köprüyü yaparak Singapur'dan Hindistan'a kadar uzanan bir demiryolu hattı inşa etmeyi planlıyorlar. Bu sayede cephane taşımaları kolaylaştırmayı düşünüyorlar.

Filmin çekildiği tarihten dolayı propaganda zihniyetli bir oryantalizm (Batı bakışından Doğu kültürü) etkisi görmek mümkün. Örneğin; Albay Nicholson’ın Cenevre Sözleşmesi ile ilgili Albay Saito’ya bilgi vermesi ve sözde “medeni” şekilde bunu uymaya zorlaması fakat Saito’nun hiçbir şeyi önemsemeyen kaba ve çağdışı bir adam olarak yansıtılması. Keza, köprü Japon mühendislerin kontrolünde yapılırken devamlı bir yerlerinin yıkılması, bir şeylerin ters gitmesi fakat sonra bir İngiliz subayının bölgenin köprü için yanlış seçilmiş olduğunu söylemesi ve yapımına başka bir yerde devam edilmeye başlanması da Japon mühendislerin bir köprü yapamayacak kadar beceriksiz ve aciz olduğunu ortaya koymuş. Yani İngilizler’in medeni, zeki ve grup çalışmasını becerebilen; Japonlar’ın ise kaba ve kuralları hiçe sayan bir millet olduğunu alttan alttan iletmiş Lean Amcam. Ama bütün Güneydoğu Asya’yı, Hindistan’ı kim işgal etti, sömürdü derseniz cevap medeni İngilizler olur elbette. Lawrence of Arabia’da da Osmanlı aleyhine bir kurgusu vardı. Burada da Japonya’ya karşı.

Filmde biraz militarizm karşıtlığı da var. Ama bu çok göze sokularak yapılmamış. Daha çok karakterlerin üzerinden gidilerek eleştirilmiş bu. Yani bir Paths of Glory, Dr. Strangelove, Full Metal Jacket gibi değil. Her iki albayın da çok inatçı olması ve bu inatlarının esir İngiliz erlerinin zararına dokunması, adadan kaçan Amerikalı adamın kendini binbaşı olarak tanıtıp karı kızı götürmesi vs... Önemli bir nokta şu ki filmde hiçbir karakter tamamen kötü veya iyi değil. Bu bakımdan realist bir çizgide. Hatta Japon Albay Saito’nun İngiliz esirlere bazı günler rahat etsinler diye izin vermesi, onlar için sağlık çadırı yaptırmış olması bence bu adamı –savaş koşullarına göre- iyi bir düşman olarak göstermiş. Köprüyü bitirememe düşüncesi ve onuru adına kendini öldürmek zorunda kalacağı korkusu iyi yansıtılmış. İzlerken acıdığım oldu.

Normalde İngiliz Albay Nicholsan düşmanla işbirliği yapmamak için her şeyi ağırdan alıyor ama bir süre sonra köprünün en mükemel şekilde yapılması için tüm gayretini veriyor işe. Hatta bir İngiliz doktorla arasında geçen muhabbette “Bu savaş elbet bir gün bitecek ve bizim sayemizde bu köprüden binlerce kişi geçecek.” tarzı bir söz söylüyor. Tabi işler yolunda gitmiyor. İngiliz karargahından bir grup komando köprüyü havaya uçurmak için Kwai’ya gidiyorlar. Köprüyü tamamladıkları sırada da havaya uçuruyorlar. Zaten filmde beni en çok üzen o köprünün havaya uçmasıydı. Onlarca emek boşa gitmişti. (Evet burda da ufak bir militarizm eleştirisi).

Klasik bir film olduğu için uzun, temposu yavaş ve kurgusu karışık gelebilir ama izlenmesi gereken tarihi bir filmdir kanımca.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder